TOPLUMCU DÜŞÜNCE ENSTİTÜSÜ
Toplantı Notu
“Seçimler Sonrası Siyasi Görünüm: Seçenekler, Riskler, Fırsatlar”
1 Temmuz 2015
İstanbul
Toplumcu Düşünce Enstitü’nün Haziran 2015 Genel Seçimlerini izleyen günlerde ortaya çıkan siyasi görünümün farklı boyutlarının, özellikle Cumhuriyet Halk Partisi bağlamında değerlendirildiği Çalışma Toplantısı 1 Temmuz 2015 günü İstanbul’da gerçekleştirilmiştir.
Toplantıda söz alan katılımcılar ve yapılan değerlendirmeler sonucunda her iki ana başlık altında belirlenen gözlem ve tespitler aşağıda özetlenmiştir:
i. Seçimlerde 2 parti, AKP ve CHP bekledikleri düzeyde oy almamışlar, hatta reel olarak oy kaybetmişlerdir. Bu iki partiden AKP’nin nitel ve nicel olarak karşılaştığı oy kaybı, bu partinin son 13 yıl içinde dayandığı toplumsal ve siyasi tabanın da büyük oranda kaydığını; Türkiye’de siyaset tabanının büyük ölçüde bir yeniden yapılanma sürecine girdiğini göstermiştir.
ii. Buna ek olarak, Seçim 2015’in en önemli sonuçlarının birinin de genelde AKP’nin, özelde AKP Kurucu Genel Başkanının 13 yıllık iktidar sürecinin duraklatılmış olması; seçimlerde oluşan iradenin, tek başına iktidar konsolidasyonu aşamasına gelinmesi önünde önemli bir set çekmiş olmasıdır.
iii. Seçim 2015’in bir önemli sonucu da, Türkiye’de Kürt Sorunu konusunun gerçek ve kalıcı çözümünün geniş seçmen tabanı tarafından büyük ölçüde belirlenmiş ve benimsenmiş olduğunun görülmesi olmuştur.
Toplantıda, bu tespitler ışığında ve siyasetin gündemi açısından 2 ana başlık öne çıkmıştır:
Seçim sonrası süreçte CHP, özellikle bu dönemi belirleyecek olan Koalisyon veya Yeni Seçim tartışmaları
Seçime hazırlık sürecinde CHP, özellikle bu dönemi belirleyen Önseçim uygulaması
Koalisyon veya Yeni Seçim tartışmaları ile ilgili olarak:
iv. CHP’nin bir koalisyon oluşumuna yaklaşımda, öncelikle MHP ve HDP eksenli çözümleri değerlendirmesinin önemli olduğu tespit edilmiştir.
v. CHP’nin AKP ile gerçekleştireceği herhangi bir siyasi/icrai birlikteliğin ise; Parti’nin siyasetinin tutarlılığı ve gerek doğrudan parti tabanı, gerekse de daha geniş seçmen çevrelerindeki direnç nedeni ile tercih edilecek bir seçenek olamayacağı değerlendirilmiştir.
vi. CHP’nin AKP ile gireceği bir siyasi birlikteliğin kaçınılmaz olarak CHP’nin güçlü bir siyasi iktidar seçeneği olarak duruşunu zayıflatacağı; böyle bir birlikteliğin, Parti’nin muhalefetteki pozisyonunu da olumsuz etkileyeceği ifade edilmiştir.
vii. Konuya ilişkin olarak, Parti’nin stratejik yaklaşımı kadar taktik yaklaşımlarının da önemli olduğu; koalisyona yönelik olarak yürütülecek süreçlerde temel stratejik yaklaşımların ortaya konulmasındaki zamanlamanın doğru yapılmasının önemi vurgulanmıştır.
viii. Bu tespitlerle birlikte, yeni bir seçim yapılmasının, bugün ortaya çıkan görünümde büyük bir değişiklik yaratmayacağı ifade edilmiştir.
ix. Bu durumun ise Türkiye’yi yeniden Başkanlık Rejimi tartışmalarına geri götüreceği ve seçimlerin parlamenter sistemde yönetim etkinliğini desteklemiyor olmasının, Başkanlık Sistemi lehinde yaklaşımlarla, siyasetin farklı bir odak noktasına çekilebileceği değerlendirilmiştir.
x. Dolayısı ile, sürecin çok hassas bir şekilde yürütülmesi gerektiği ve “yeni seçim“ olasılığına yol açmayacak yaklaşımların geliştirilmesi ve desteklenmesinin kritik önem taşıdığı vurgulanmıştır.
Koalisyonla ilgili bu ve diğer tespitler yapılırken; konunun esas olarak uygulama düzeyinde Parti’nin Genel Merkez ve Müzakereci kadrolarının yetki ve sorumluluğunda olduğu ayrıca belirtilmiş; bu itibarla, Toplantıda yapılan değerlendirmelerin bir düşünce ve gözlem niteliği taşıdığı ifade edilmiştir.
Buradan hareketle, bu dönemde daha önemli olduğu düşünülen konunun, CHP’nin seçime hazırlık ve özellikle de ön-seçim uygulamasının bir değerlendirmesinin yapılması olduğu özellikle öne çıkmıştır.
CHP’nin ön-seçim uygulaması da dahil olmak üzere, Seçim’e Hazırlık ve Seçim çalışmalarına sürece dair gözlem ve tespitler aşağıda özetlenmiştir:
xi. Herşeyden önce ve eksiklikler ve yanlış uygulamalar konusunda yapıln tüm tespit ve gözlemlere rağmen, tüm katılımcıların samimiyetle ve ısrarla üzerinde mutabık oldukları konunun, ön-seçim yapılmış olmasının kendi başına çok anlamlı bir gelişme olduğu ve bu uygulamanın aksaksız olarak ve genişletilerek sürdürülmesinin partinin geleceği açısından büyük önem taşıdığı noktasıdır.
xii. Bu konuda, önseçimlerin yapıldıkça, bazı aksaklıkların ve yanlışlıkların doğal olarak giderileceği, taşların yerine oturacağı ve zaman içinde çok daha sağlıklı ve verimli sonuçlar doğuran uygulamaların geçerlilik kazanacağının özellikle altı çizilmiştir.
xiii. Bununla birlikte, gerek ön-seçim sürecinde, gerekse de seçim kampanyası boyunca, Parti’nin ihtiyaç duyduğu Siyasette Süreklilik konusunda bir açığı olduğu, bu sürekliliğin dayanağı olan Zaman-Zemin-Söylem bütünlüğünün kampanya sürecinde etkin olarak sağlanamadığı değerlendirilmiştir.
xiv. Parti’nin siyaset tabanındaki bu kopukluğun, seçim sürecini yürüten kadroları da etkilediği, bu alanda da Taban-Örgüt-Temsilci zincirinde aksamalar yaşandığı gözlemlenmiştir.
xv. Süreç yönetiminde karşılaşılan bu aksama ve “temassızlıkların,“ a) seçim propagandasının, bir “siyasi proğram“ sistematiği içinde değil ama “seçim vaatleri“ düzeyinde yürütülmüş; ve, b) kampanyanın özü itibarı ile “sağ“dan nasıl oy alınır yaklaşımı ile şekillendirilmiş olması nedeni daha da belirgin olumsuzluklara neden oldukları değerlendirilmiştir.
xvi. Toplantıda ayrıntılı olarak değerlendirilen tespitlerden biri de, Parti’nin ana siyasal kimliğinin net olarak oluşturulması ve hatta zayıflayan ana omurgaya çağdaş gereksinimler ve gerçeklikler ışığında sahip çıkılarak, bir kimlik/kişilik ortaya konulmasının gerektiği belirtilmiştir.
xvii. Siyasetin Sürekliliği, Kadrolar arasında uyum ve bütünlük ve Siyasi Kimlik/Kişilik Netliği alanlarında yapılacak olan çalışmaların, Parti’nin “güvenilirliği“ ve “inandırıcılığını/ikna gücünü“ arttıracağı tespitleri yapılmıştır.
Seçim önceki ve kampanya ile ilgili bu saptamaların önemli bir bölümünün, ön-seçim uygulaması için de geçerli olduğu belirtilmiş; parti-içi bir çalışma olmakla birlikte, “ön-seçim“in seçim kampanyasına olumlu/olumsuz etkilerinin gözardı edilemeyeceğinin altı çizilmiştir. Bu bağlamda, Parti’yi diğer siyasi rakiplerinden anlamlı olarak farklılaştıran ve seçmeni ile bütünleşme yönünde büyük katkısı olan ön-seçim uygulamasının kendi başına ayrı bir başlık olarak ele alınmasının çok yararlı olacağı değerlendirilmiştir.
Bu konudaki görüş ve tespitler aşağıda özetlenmiştir:
xviii. Daha önce de belirtildiği gibi, tüm aksama ve yanlışlıklarına rağmen, uzun yıllar sonra bir ön-seçim yapılmış olması parti-içi demokrasi ve katılımcılık açısından değerli bir adım olarak görülmüş ve bu uygulamanın genişletilerek, inançla ve ısrarla sürdürülmesinin çok önemli olduğu vurgulanmıştır.
xix. Ön-seçim sürecinin partinin soyal, ekonomik ve diğer alanlardaki tüm iç-dinamiklerinin bir bileşkesi olarak görülmesinin gerektiği; bazı beklenmeyen veya partinin toplum karşısındaki pozisyonuna olumlu katkı yapmayan sonuçları olsa da, bu sonuçların tek bir nedene bağlı olarak değerlendirilmesinin yeterli olmayacağı tespiti yapılmıştır.
xx. Bu süreçte, ön-seçim sonuçlarının adayların parasal kaynakları, Genel Merkez’in tavsiye, telkin ve yer yer doğrudan müdahil olması, toplumsal ağların, özellikle etnik, inanç ve hemşericilik tabanında alt sosyolojik gruplaşmaların, bu gruplaşmaların kendi içlerindeki ve birbirleri ile farklı etkileşimleri, basın-yayın organlarının etkisi ve bu ortamlara erişimde karşılaşılan olumlu/olumsuz engelleme ve imkanlar ve diğer etkenlerin hepsinin yer yer etkili olduğu saptamaları yapılmış; bu çoklu-etkileşim ortamlarının da en fazla büyük metropollerdeki uygulamaları yönlendirdiği; bu bölgelerde siyasetin içeriğinin sonuçlar üzerinde daha zayıf bir etkisi olduğu belirtilmiştir.
xxi. Ayrıca, ön-seçimlerin zamanlamasının, kimlerin katıldığının, ön-seçim ortamının bir siyaset platformu olarak değerlendirilip değerlendirilmediğinin sonuçlar üzerinde farklı etkiler oluşturduğu tespit edilmiştir.
xxii. Parti tabanının önemli ölçüde maddi sıkıntılar yaşayan bireylerden oluşmasının, ön-seçim platformunun çoğu yerde siyasi duruş yerine “kişisel hesaplaşmalar“ için bir platform olarak kullanılmasının, belli yerlerde “şişirilmiş/taşınma“ üyeliklerle sandıklara gidilmiş olmasının, özellikle genç kadroların maddi imkanlar karşılığında parti genel siyaseti doğrultusunda değil, kurum içindeki gruplaşmalara çekilmiş olmaları, ön-seçim uygulamasında bazı bölgelerde beklenen verimin alınmamış olmasının nedenleri arasında değerlendirilmiştir.
xxiii. Toplantıda, ön-seçim ve merkez yoklaması yapılan bazı bölgelerdeki sandık sonuçları da bir önceki seçimlerle karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Aşağıda bu verilerden oluşturulmuş iki örnek tablo yer almaktadır.
xxiv. Son olarak, partide ön-seçim sisteminin daha etkin ve etkili olarak çalıştırılması için ön-seçim uygulamasının 3 önemli alanda işlevsel önlem ve girişimlere ihtiyacı olduğu belirtilmiştir: 1) Hesap Sorulabilirlik/Hesap Verebilirlik uygulamaları; 2) Parti tabanının ön-seçimlere katılımının özendirilmesi ve sağlanmasına yönelik düzenlemeler; 3) Ön-seçim harcamaları ve adaylık süreçlerinin finansmanı esasları ve denetimine yönelik düzenlemeler.
SONUÇ:
Toplantının Sonuç bölümünde Enstitü’nün iki konuda yeni girişimlerde bulunması ve gerekli organizasyonları yapmasının yararlı olacağı değerlendirilmiştir.
1) TDE’nin Ön-Seçim Sistemi ile ilgili bir Metin Çalışması başlatması ve bu metni gerek Parti, gerekse de geniş siyaset kamuoyuna sunması ve bunu da en geç Ekim 2015 itibarı sonuçlandırması.
Bu çalışmada, ön-seçim sisteminin amaç ve felsefesi yanında, a) zamanlaması, b) adaylık ölçütleri ve belirleme yöntemleri, c) ön-seçimlerin zamanlaması, d) ön-seçim seçmeninin nitelikleri (“nitelikli seçmen“ tanımı), e) bu konularda yurt-dışı uygulamaları, f) parti-içi mobilizasyon mekanizmaları-özendirici önlem ve düzenlemeler, g) konunun yeni Tüzüksel değişiklikler gerektirecek nitelikleri, mevcut Tüzük altında yapılabilecekler, h) süreç ve aday finansmanı ile ilgili esaslar ve düzenlemeler, i) aday tanıtımları ile ilgili esas ve düzenlemeler gibi konuların analizlerinin ve değerlendirmelerinin yapılmasının yararlı olacağı belirtilmiştir.
2) TDE’nin Parti-İçi Demokrasi genel başlığı altında Çalışma başlatması ve bu konunun kuram, program ve uygulama boyutlarını ele çalışma toplantıları, seminer ve konferans dizisi olarak siyaset kamuoyuna sunması.
Bu Çalışma’nın daha uzun bir takvime yayılan, geniş katılımlı, hatta farklı ülkelerdeki deneyim ve birikimleri de bu sürece taşıyacak tarafların da katılımı sağlanarak planlanması ve Türkiye’de demokrasinin ve tabana dayalı siyasetin güçlenmesi ve gelişimi süreçlerinde “kilometre taşı“ niteliğinde bir yayın ile sonuçlandırılması öngörülmüştür.
Toplantı, yukarıda belirtilen 2 konuda Enstitü’nün ilgili taraflarla yapacağı görüşmeler ve tavsiyeler sonucunda, Ağustos ayı içinde bir organizasyonu başlatması kararı ile sonuçlandırılmıştır.