Toplumcu Düşünce Enstitüsü
Değerlendirme Notu
DN – Ekonomi Politikaları/16-05 18 Ekim 2016
Hazırlayan: Prof.Dr. Hurşit GÜNEŞ
Türkiye Bir Mali Kriz Eşiğinde mi?
Son aylarda gayrimenkul piyasasının sıkıntılı olduğu haberi geliyor. Konu çok önemli çünkü AKP hükümetinin en güvendiği ve en çok palazlandırmaya çalıştığı sektör inşaat sektörü. Öylesine ki, tarım ve sanayinin milli gelir içinde payı düşerken inşaatın payı asla düşürülmedi. Bir zamanlar Turgut Özal’ın göz bebeği olan TOKİ şimdi bir Tayip Erdoğan efsanesi haline geldi. O denli ki, sanayinin ve tarımın gerilemesine göz yumuldu, işsizlikle mücadeleden feragat edildi.
Pekiyi işler nasıl gidiyor? 2009 yılında konut kredisi stoku 35,8 milyar TL kadardı. Bu kredi stokunun takipte olan oranı ise yüzde 1’i biraz aşıyordu. Yani sorun yoktu. Bugün kredi stoku 151,8 milyara ulaşmış durumda. Yani 6 yılda neredeyse tam 5 kat artmış ve takipteki kredi miktarı ise 784 milyon TL. Anlaşılan bankalar konut kesimindeki batıklarını gizliyorlar ya da ellerinde ipotek nedeniyle ciddi bir stok birikiyor. Fakat bu olağanüstü artışta dikkatimizi çeken bir nokta var. O da bu kredilerin milli gelirdeki payının çok hızlı artmış olması ve milli gelirdeki artış hızının da giderek düşmesi.
Konut kredilerinde batık oranının düşük olduğu ve gerçek resmi gösterdiği takipteki ihtiyaç kredilerinden belli oluyor. 2008 yılında takipteki ihtiyaç kredileri 688 milyon TL iken bugün 10,5 milyar TL ediyor.
Güven ortamının dağılması, Türkiye’nin iç ve dış tehditler karşısında iyiden iyiye sıkıntılı bir ortama girmiş olması karşısında konut satışlarının darbe yemesinden daha doğal bir ekonomik gelişme olamaz. Tüm ekonomistler bilir ki; güven sarsılması karşısında ilk inşaat kesimi darbe yer ve bunun da öncüsü konut kesimidir. Bu nedenle Tüketici Beklenti Endeksini iyi izlemek gerekir. Eğer bu endekste uzun süreli bir düşüş yaşanırsa, faizlerin düşürülmesi yoluyla sektör daha da riskli hale gelecektir. Merkez Bankası bir süredir faiz dışı yollarla kredi genişlemesini frenlemeye çalışırken, diğer yandan faizleri indirmeye çalışıyor. Çelişkili görünen bu ikinci politikanın aslında pek etkili olmadığı görülse de asıl riskin konut kesiminde oluşan stok fazlasının talep görmemesi olarak değerlendirilebilir.
Mali kriz olur mu, sorusunu yanıtlayalım: Konut kesiminde ciddi bir çöküş bankaları da sıkıntıya sokacak boyuta ulaşmış durumda. Konut kredilerinin boyutu da küçümsenemez. Konut fiyatlarının bazı kentlerin kimi bölgelerinde oldukça şişkin düzeylere gelmiş durumda olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Bununla beraber kamuda (bu yıl bir miktar bozulması öngörülse de) bütçe dengeleri ve bankaların sermaye yeterliliği bir büyük krizin oluşmasını engelliyor. Ancak buna “şimdilik” diyerek uyarımızı sürdürmemiz gerekiyor. 2017 Bütçe çalışmasının tamamlanması ile bu konudaki değerlendirmelerin daha sağlıklı ve gerçekçi olarak yapılacağını öngörüyoruz.
Bütün bunlarla birlikte, dış açığın hala sürüyor olduğunu, petrol fiyatlarının yükselme eğilimine girdiğini, döviz kurlarındaki hareketlerin de etkisi ile dış borçların milli gelire oranının giderek büyüdüğünü, dış borçlanmanın maliyetlerinin de not indirimi ve küresel faizlerin yükselmesi nedeniyle artıyor olduğunu göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyoruz. Son olarak, yabancı sermaye girişlerinde yıldan yıla gözlemlenen ciddi düşüşlerin ve sıcak para hareketlerinin çıkış yönünde yoğunlaşmasının Türkiye’de mali dengeler açısından önemli etkiler yaratacağı açıktır.
Bu resimde en önemli etkenlerden biri ilk bakışta Türkiye’nin kamu borçlanması düzeylerinin hala göreceli olarak düşük seviyelerde seyrediyor olmasıdır. Bu durum, ekonomide diğer ülkelerde giderek kullanılamaz olan bazı finansal imkanlar Türkiye’de daha rahat devreye alınabilmesi açısından bir esneklik olarak düşünülebilir. Ancak, kamu da dahil, Türkiye’nin genelde yabancı para olarak yükümlülüklerinin, özelde ise kamunun doğrudan borçlanma olarak üstlenmediği ancak ödeme garantileri niteliğinde üstlendiği yükümlülükleri düşünüldüğünde, önümüzdeki dönemde bu alanda da hareket imkanlarının kısıtlı olduğu görülmektedir.