TSK Aden-SOMALİ Görevlendirilmesi Bağlamında Bölgesel Türk Dış Politikası: Kritik bir Değerlendirme

TSK Aden-SOMALİ Görevlendirilmesi Bağlamında Bölgesel Türk Dış Politikası: Kritik bir Değerlendirme

Toplumcu Düşünce Enstitüsü

Değerlendirme Notu

 

DN – Dış Politika/15-002                                                        5 Şubat 2015

Hazırlayan: Osman KORUTÜRK

 

TSK Aden-SOMALİ Görevlendrimesi Bağlamında Bölgesel Türk Dış Politikası: Kritik bir Değerlendirme*

 

 *Bu metin, yazarın TBMM’nde TSK unsurlarının Somali Aden Körfezi’ndeki görev süresinin  uzatılmasına ilişkin olarak 3 Şubat 2015 günü Genel Kurul’daki görüşmelerde, konu ile bağlantılı  olarak genel bir dış politika kritiği olarak yaptığı konuşmasından uyarlanarak yeniden basımıdır.

 

GİRİŞ

 

Cumhuriyet Halk Partisi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin uluslararası barış operasyonlarına katılmasını öteden beri desteklemiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri katılmış olduğu barışı koruma operasyonlarında daima üstün başarılarla görev yapmıştır.  Cumhuriyet Halk Partisi, TSK’nin bugün Somali’de de sürdürmekte olduğu görevi aynı olumlu yaklaşımla değerlendirmekte ve vu görevin devamını destklemektedir.

 

 

YAKIN GEÇMİŞTE TÜRKİYE-SOMALİ İLİŞKİLERİ: Bir süreklilik öyküsü

 

“Somali“ dendiği zaman son zamanlarda, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başlattığı bir yanlış anlaşılma var, “Somali’ye eskiden kimse bakmazdı, ilgilenmezdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Somali’ye elini uzattı, Somali’yi çukurdan çekti çıkardı“ gibi bir anlayış var; bu doğru değil arkadaşlar.

 

Somali’deki durum, Somali, Birleşmiş Milletler’in normal bir üyesiyken Siad Barre Hükümetine karşı ayaklanmalar sonucu Aidid ve Mehdi iki grup olarak Somali’de çatışmalara başladılar. Somali’yi bu çatışmalar perişan etti, devlet ortadan kalktı, bütün düzen bozuldu ve Somali’ye o tarihte de ilk el uzatan ülkelerden bir tanesi Türkiye oldu, bunu kimsenin unutmaması lazım.

 

1992 yılında Türkiye, Somali’ye bir tabur gönderdi, daha Birleşmiş Milletler o zaman asker göndermiyordu ve o tabur Türk gemileriyle gitti buradan Somali’ye. O taburu ziyaret etmek için, daha orada Birleşmiş Milletler yok iken, ben Dışişleri Bakanlığında bu konulara bakan genç Genel Müdür Yardımcısı olarak o zamanki Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı rahmetli Erdal İnönü ve Millî Savunma Bakanı Nevzat Ayaz’la uçakla Somali’ye gittim. Somali yıkım içindeydi, Türkiye, Somali’ye yardım elini de uzattı; sadece yardım elini değil, organizasyon çabalarına da girdi ve bize Somali’yi gezdirirlerken Somali Meclisine götürmek istediler.

 

Orada bir de Amerikan birliği vardı gene Türk birliği gibi düzeni kurmak için çalışan.  Amerikan birliğinin başındaki Tuğgeneral dedi ki; “Sizin zırhlı yelek giymeniz lazım, başınıza miğfer giymeniz lazım.“  Sayın İnönü “Somali’de Türkiye’nin belli bir itibarı ve tanınırlığı vardır. Ben zırhlı yelek giymek diye bir şeyi aklıma bile getirmem, ben zırhlı yelekle gitmem oraya, açık giderim“ dedi.  Sayın İnönü, Sayın Ayaz ve ben Meclis’e gittik zırhlı yelek giymeden. Yanımızdaki Amerikalılar da zırhlı yelekle, miğferle, öyle gelmişlerdi kendi araçlarıyla. Oradaki Somali halkı Erdal İnönü’nün arabasını havaya kaldırdı arkadaşlar sevgi gösterisi olarak ve Amerikalılar hayret içinde kaldı.  O Tuğgeneral dedi ki; “Ya, bu nasıl oluyor? Biz buraya gittiğimiz zaman bizi taşlıyorlar. Bunu siz nasıl yapabiliyorsunuz, nasıl oluyor?“ “Biz Türk’üz, bizi burada tanırlar“ dedik.

 

 

7 BAŞLIKTA BÖLGESEL DIŞ POLİTİKA KRİTİĞİ

 

– Somali’deki sevgi Türkiye sevgisidir

 

Somali’deki Türkiye’ye yönelik sevgi, belli bir kişiye veya kuruma yönelik olarak ifadesini bulan bir sevgi, örneğin bir Tayyip Erdoğan sevgisi, Ahmet Davutoğlu sevgisi veya bir AKP sevgisi değil, Türkiye sevgisidir. Ancak şimdi bu sevgide bir gerileme görüyoruz arkadaşlar. Bakın, o tarihte, 1992’de arabayı ayağa kaldıran, havaya kaldıran halk, o halkın bir kısmı Cumhurbaşkanının Somali seyahatinden önce oraya giden ön heyetin bulunduğu otele intihar saldırısı düzenliyor, bomba patlatıyor.  Daha önce Türkiye Büyükelçiliği’ne bombalı saldırı oldu, orada güvenlik görevlilerini kaybettik. Neden böyle oluyor, bunu bir düşünmek lazım.

 

– Yürütülen dış politika Türkiye’ye itibar ve güç kaybettirmektedir

 

Türkiye bundan on yıl önce kendi hududunu, gücünün geçerliliğini, o gücü nasıl ve nerede kullanacağını bilerek çok değişik bir politika izliyordu ve o bölgede sayılan, sevilen, bir anlaşmazlık olduğu zaman aracılığı istenen, sözüne güvenilen, gücünü kullandığı zaman da etrafı tehdit ederek değil, yumuşak güç şeklinde kullanan bir ülkeydi ve ondan dolayı da Türkiye saygındı; büyük bir ülkeydi, büyük bir ülke olarak biliniyordu. Biz de büyük bir ülke olarak biliyorduk ama şimdi giderek oradaki çatışmaların içine girip çıkarak, o çatışmalarda taraf tutarak, taraf tuttuğu yerde mağlubiyetlere uğrayarak etrafta bir şüphe uyandırdı. Biz bu kadar büyük zannediyorduk, acaba o kadar büyük değil miymiş? Bu ne kadar kötü bir şey arkadaşlar. Bilmiyorum, hatırlıyor musunuz, bundan bir yıl önce Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları aranırken Türkiye, Kıbrıs Rum kesimiyle İsrail’in iş birliğine karşı çıktığında, Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Dışişleri Bakanı dedi ki; “Bırakın, bunlar konuşurlar konuşurlar, arkasından bir şey çıkmaz. Biz işimize bakalım.“  Türkiye’yi bu vaziyete getirmek çok üzücü bir şey…

 

– Mevcut Suriye politikası istikrarsızlık üretmektedir

 

Bakın, Suriye konusunda dört yıldır kan gövdeyi götürüyor, Suriye’de iç savaş çıktı. Suriye’deki iç savaş ne yazık ki bizim sınırlarımıza birtakım terör örgütlerinin üşüşmesine, o terör örgütlerinin oralarda birtakım faaliyet göstermesine sebebiyet verdi. Şimdi biz onlarla uğraşıyoruz. Biz, Ortadoğu’daki istikrarla filan uğraşırken şimdi, artık, bir güvenlik sorunuyla karşı karşıyayız arkadaşlar, ciddi bir güvenlik sorunuyla karşı karşıyayız. Suriye’deki durum için biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kaç kere söyledik, dedik ki; “Bir uluslararası toplantı düzenleyin. Bu toplantıda Suriye yönetimiyle birlikte Suriye muhalefetinin de bütün katmanlarını alın, toplayın; bunlara nasıl bir geçiş dönemi yapılabilir, nasıl demokrasiye dönülebilir, nasıl düzen kurulabilir bunları araştırın.“

 

Bakın, bunu biz yapmadık, geçtiğimiz senenin son ayı Moskova’da bu toplantıyı yaptılar. Moskova’daki bu toplantı doğru dürüst sonuçlar verdi. O toplantının bir ay sonra tekrar yapılmasını bekliyoruz. Cenevre süreci canlandı. Biz bunlarda sessiz kaldık, Hükümet olarak sessiz kaldınız. Ama bu toplantıları biz yapmış olsaydık bugün Suriye’de bu vaziyet olmayacaktı, bugün 2 milyona yakın Suriyeli insan bizim sınırlarımız içerisinde sürüm sürüm sürünmeyecekti, bizi hem kendimizden utandırmayacak hem ekonomik kaynaklarımızı azaltmayacaktı. Bunları biz yapamadık. Hiç olmazsa Moskova toplantısına katkıda bulunabilirdik, yardımcı olabilirdik, onu da yapmadık arkadaşlar..

 

Yazının devamını okumak için lütfen PDF eklentisini çalıştırın