BREXIT: Yarından Sonrası

BREXIT: Yarından Sonrası

Toplumcu Düşünce Enstitüsü

Değerlendirme Notu

 

DN – Dış Politika/16-005                                                           28 Haziran 2016

Hazırlayan: Dr. O. Berke DUVAN

 

BREXIT: Yarından Sonrası

 

Küresel krizden bu yana “katı olan her şeyin buharlaşıp uçtuğu” olağanüstü günlerden geçiyoruz. Dün doğru denen, bugün yanlış; dün anormal olanbugün “yeni normal” oldu. Mevcut küresel nizamın fay hatları 2008’den bu yanaçatırdıyor.  Dünya düzeninin son 40 yılına yön veren neoliberal politikalar, artık sistemin ana aktörleri tarafından sorgulanıyor. Geniş kitlelerin özlem ve umutları ile yaşadıkları arasındaki makas her geçen gün daha da açılıyor. Arap baharı sonbahara dönüşürken, savaş ve kaostan kaçan milyonlarca insan yollara düşüyor. Hoşgörüsü, farklılıklara saygısı ile övünen çağdaş, zengin, demokratik dünyada ise tahammülsüzlük ve yabancı düşmanlığı virüsü hızla yayılıyor. Kısacası tarihin önemli bir kırılma anınatanıklık ediyoruz.

 

Tanık olduğumuz kırılmanın son adresi ise hiç beklenmeyen bir coğrafya; Britanya Adası oldu.  Ekonomik birliği sağlayarak barış ve politik birliği elde etmeye dönük Avrupa projesi, Britanyalıların birlikten çıkış kararıyla (Brexit) ciddi şekilde sarsıldı.

 

Ayrılık kararıyla sarsılan yalnızca Avrupa projesi değil elbet. Bu ayrılığın sosyal, politik, ekonomik artçı sarsıntılarının tüm dünyayı etkileyeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok. Bu etkilerin kapsam ve şiddetini ise önümüzdeki günlerde daha iyi göreceğiz.  Ancak bazı tespitleri şimdiden yapmamız mümkün.

 

Her şeyden önce küresel piyasalarda, kısa dönemde, oynaklıkların artacağıbir döneme giriyoruz. Böyle bir dönemde küresel merkez bankalarının oyun planında değişiklikler olması ise kaçınılmaz. ABD Merkez Bankası’nın Temmuz’da beklenen faiz artırımı artık rafa kalkmış durumda. İlk bakışta, bizim gibi dış finansman ihtiyacı yüksek ekonomiler için,bu olumlu görünse de ihtiyatlı olmakta yarar var. Ne de olsa küresel sermayenin daha seçici olduğu bir dönem öyle ya da böyle artık başladı. 2008-2009 krizinden çıkışta gelişen ve yükselen ekonomilere yüklenen rolartık yok. Aksine bugün gelişen ve yükselen ekonomiler kendi sorunlarıyla boğuşuyor. Böyle bir ortamda geleceğe dönük hikayesi olan, kurumsal ve ekonomik temelleri sağlam ekonomiler sermayeyi çekme konusunda daha şanslı.

 

Kaldı ki referandumun ardından piyasalarda yaşanan türbülans zamanla hafiflese de ilerleyen günler yeni oynaklıklara gebe. Yaşanacak oynaklığın dalga boyunu ise bundan sonra Avrupa Birliği’nde yaşanacaklar belirleyecek. Birlik içinde Almanya ve Fransa siyasi sorumluluğu üstlenip ekonomik bütünleşmeyi farklı bir yapı ve birlikle mi taçlandıracak; yoksa Britanya’yla başlayan boşanmalar başka ülkelerle devam mı edecek? Bunları önümüzdeki günlerde göreceğiz.

 

Güçlü bir siyasi liderlik ve vizyon olmadan ilk seçeneğin gerçekleşme ihtimali şimdilik zayıf. Yaşanan şokun sıcaklığıyla ikinci ihtimal ise şimdilik daha kuvvetli görünüyor. Britanya’nın ayrılık kararından sonra Avrupa’da popülist ve aşırı sağ hareketlerin ayrılık talepleri artmaya başladı bile.  Domino etkisiyle birliğinin kuzey cephesinin çöküp, çökmeyeceği sorgulanıyor. Kuşkusuz Hollanda, Danimarka, Finlandiya, İsveç gibi gelişmiş Kuzey ülkelerinin birlikten ayrılması AB’nin tabutuna çivi çakmakla eş anlamlı.  Ancak sadece zengin Kuzey değil, Yunanistan gibi kriz yorgunu Güney ülkelerinde de birliğin durumu sorgulanıyor.

 

Referandum sadece Avrupa’nın “birliğini” değil, aynı zamanda Birleşik Krallığın da “birleşik” halini sorgulamaya açtı.  Birleşik Krallığın İngiltere ve Galler bölgesi referandumda AB’ye “hayır” derken; İskoçya ve Kuzey İrlanda AB’ye “evet” dedi. Referandumun ardından İskoçya ve Kuzey İrlanda yeni duruma uygun bir çözüm arayışına başladı bile.  Nitekim, İskoçya’nın yakın bir zamanda bağımsızlığı yeniden gündemine alacağı anlaşılıyor.

 

Tüm bu belirsizlikler elbette yatırımcıların yatırım iştahını törpüleyecek gelişmeler. Avrupa’da yatırım düzeyi küresel krizden bu yana halihazırda zayıf seyrederken;eklenen yeni siyasi belirsizlikler elbette yatırımcıların hoşuna gitmeyecek. Yatırım olmadan, üretim, istihdam, verimlilik artışı ve nihayetinde ekonomik büyüme de hayal olacak.

 

Küresel büyüme zaten kırılganken şimdi bunabir de Britanya’nın boşanma maliyeti ve ilave riskler eklenecek.  Son tahminler Britanya’nın ayrılığıyla küresel büyümenin 2017’de ise 0,3-0,7 puan aşağı inebileceğini gösteriyor[1].  IMF’nin 2017 için son küresel büyüme tahminlerinin % 3’ün hemen üzerinde olduğu düşünüldüğünde bu maliyet hiç de küçük değil. Küresel büyüme yakın dönemde yeniden % 3’lerin altına inme riski ile karşı karşıya.

 

Küresel ekonomi üzerinde ilave risk yaratacak bir diğer kanal ise ticaret. Her ne kadar boşanma iki yıllık bir sürece yayılsa da; boşanmanın gerektirdiği bürokratik adımlar ticaret saptırıcı etkiler doğurabilir. Britanya Avrupa Birliği’nden ayrılma kararıyla Birliğin ortak ticaret politikalarını üstlenme yükümlülüğünü bir kenara mı bırakacak; yoksa Türkiye’nin yaptığı gibi gümrük birliği çerçevesinde AB ile özel bir ilişki mi yürütecek?  Bunu ilerleyen günlerde göreceğiz.  Önümüzdeki günlerde ticaret açısından bir diğer risk ise küreselleşme karşıtı akımların güçlenerek korumacı tedbirlerin gündemegelmesi.

 

Tüm bu riskler aslında Avrupa Birliği’nin ve küresel ekonomik mimarinin içinde barındırdığı çelişkilerin bir yan ürünü veya sonucu olarak görülebilir. Önümüzdeki günlerde herhalde asıl tartışma konusu küreselleşmenin yarattığı paradoksların en az maliyetle ya da geniş kitleler yararına nasıl çözüleceği olacak.  Mevcut modelde pek çok insan kendini dışlanmış ve baskı altında hissederken, bu dünyada huzur bulunamayacağı açık. Bu konudaki tartışmalar hem Avrupa Birliği’nin hem de mevcut küreselleşme modelinin geleceğini belirleyecek gibi görünüyor.

 

Avrupa Birliği’nde birleşik bir hükümet olmadan tek para birimi nasıl çalışacak veya farklı kültür ve gelirlere sahip bir birlikte serbest dolaşım nasıl işleyecek?[2] Ya da Dani Rodrik’in dünya ekonomisinin imkansız politik üçlüsü[3] olarak tanımladığı küreselleşme, demokrasi ve ulus devlet beraberce nasıl bir arada olacak?  Bu üçlüden ikisi seçilmek zorundaysa, optimal seçim ne olacak? Kimseyi geride bırakmayan, dışlamayan daha akıllı bir küreselleşme mümkün mü? Tüm bu soru ve tartışmalarlailerleyen günlerde daha çok muhatap olacağız.

 

Herhalde ilerleyen günlerde cevabı aranacak bir diğer önemli soru ise demokratik karar mekanizmalarında denge ve kontrolün daha iyi nasıl tesis edilebileceği olacak. Rogoff bu tartışmanın fitilini referandumun hemen ardından ateşledi bile[4].  Rogoff, ülkelerin hayatındaki önemli kararların basit çoğunluğun (% 51) tercihleri ile belirlenmesini demokrasiden ziyade “Rus ruleti” olarak tanımlarken; kendince çeşitli denge ve kontrol mekanizmaları da öneriyor. Bu tür hayati referandumlarda nitelikli çoğunluğun (en azından % 60) aranması ilk öneri. Bir diğer öneri ise seçmenlere kararlarını yeniden gözden geçirme imkanı tanıyacak şekilde referandumun bir süre sonra yinelenmesi (örneğin bir yıl sonra). Referandumun hemen ardından Britanyalıların Google arama motoruna sorduğu sorular seçmenlerin gerçekten ne için oy kullandıklarını bilmediklerini düşündürüyor. Yine referandumun tekrarlanması için başlatılan imza kampanyasına çok kısa sürede 3 milyonu aşan Britanyalının imza vermesi bu tür hayati konularda en azından bir denge mekanizmasına ihtiyaç olabileceğini gösteriyor.

 

Britanya’nın ayrılık kararının ardından ilerleyen günlerde çok konuşulacak bir diğer konu ise Suriye olacak. Suriye’deki iç savaş ve bunun tetiklediği mülteci akını artık binlerce kilometre uzaklıktaki Britanya’nın ve Avrupa’nın birliğini tehdit edebiliyor. Dolayısıyla ilerleyen günlerde Suriye’de yeni bir statükonun inşasına dönük çalışmaların hızlanması ya da bu konuda taleplerin artmasını bekleyebiliriz.

 

Kuşkusuz Türkiye’de hem Avrupa’nın, hem de savaş bölgesinin sınırdaşı olarak tüm bu tartışmaları yakından izlemek ve bunlara katılmak zorunda. Bu zorunluluk aynı zamanda siyaset kurumuna, akademilere, sivil toplum kuruluşlarına ve medyaya sorumluluk yüklüyor. Bu tartışmaları görmezden gelerek belki bugün sorumluluklarımızdan kaçabiliriz, ancak yarın “sorumluluklarımızdan kaçmanın sonuçlarından” kaçamayız. Bu nedenle yarından sonrasının sonuçlarıyla yüzleşmemek için tüm bu sorun ve konulara kafa yormamız gerekiyor.

 


[1] Morgan Stanley Research, “What would Brexit mean for the global economy?”, 20 Haziran 2016.

[2] Paul Krugman, “Brexit: The morning after”, The New York Times, 24 Haziran 2016

[3]Dani Rodrik, “The Globalization Paradox”, Oxford,  2011, syf: 200.

[4]Kenneth Rogoff, “Britain’s Democratic Failure”, Project Syndicate, 24 Haziran 2016