Türk Siyasetinde Kadının Yeri: “Sandıkta Kadın Siyasette Kadın” Panel Sunumu(3)

TOPLUMCU DÜŞÜNCE ENSTİTÜSÜ  PANEL TOPLANTISI

Türk Siyasetinde Kadının Yeri:

“Sandıkta Kadın Siyasette Kadın”

İstanbul

 24 Mayıs 2014 

Panel Sunumu

Nilden POSTALCI

 

“Kimlik siyaseti” 1970’lerden itibaren kullanılmaya başlanmış bir kavram ve esas olarak   kamusal alanda kadının marjinalleşmesinden bahseder.  Az gelişmiş toplumlarda  kimlik siyaseti   kadın-erkek eşitsizliği olarak kendini gösterirken,  Batı’da  azınlık hakları üzerinden tartışılmakta. İrili ufaklı pek çok kadın hareketi kadın kimliğini ortaya çıkarmaya çalışsa da , 1970’li yıllarda kadın hareketinin koordineli bir şekilde yön değiştirdiğini görüyoruz; bunu  kısaca bastırılmış kimliklerin  siyasi alanda harekete geçişi olarak özetleyebiliriz.

Bugünkü durum itibarı ile, Türkiye’de kadının toplumun her alanında olduğu kadar siyaset arenasında da var olabilme durumunun, erkekler üzerinde olduğu kadar –ne yazık ki-  kadın siyasetçiler üzerinde de   seçme -seçilme hakkının  “verilme” sine indirgenmiş olduğunu görmekteyiz.  Oysa feminist okuma, tarihi farklı anlatıyor, kadının seçme ve seçilme hakkına sahip olmasının arkasında ciddi bir kadın hareketi olduğunu gösteriyor.  Başka bir açıdan bakarsak kadınlarımız  Türkiye’de doğası gereği “erkek” olan siyaset ile, doğası olmadığı halde “erkek”  diliyle yazılmış siyasi tarihimizin arasında kendilerine yol açmaya çalışmaktadırlar.

Erkek diliyle yazılmış siyasi tarihimiz kadınlara seçme seçilme hakkının Cumhuriyet Halk Fırkası tarafından verildiğini anlatsa da,  kadın diliyle tarih okumak bambaşka çerçeveler çizmekte. Feminist tarih, tarihin taraflı okunduğu iddiasındadır.  Bugün biliyoruz ki, 1918-1926 döneminde ancak çok az Avrupa ülkesinde görülen kadın siyasi hareketi, bu topraklarda da oluşmuştur.  Örneğin 1872-1907 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğunda örgütlenen 50 grevin 9’unun kadınların çalıştığı işkollarında yapıldığını çoğumuz bilmeyiz..1 Tarih 1923 yılını gösterdiğinde Kadınlar Halk Fırkası kurulmuştur.

1 kaynak:Serpil Çakır; Osmanlı Kadın Hareketi

Başkanlığını Nezihe Muhiddin’in yaptığı Kadınlar Halk Fırkası kuruluş amacını şöyle açıklamıştır: “Kadın, ülkenin her yerinde yaşanan siyasi, sosyal,ekonomik sorunların içinde olmasına ve bu sorunlardan etkilenmesine karşılık bu alanlarda gözle görülür bir biçimde çalışmamaktadır. Amaç, yer yer ortaya çıkan kadın varlığının ve kişiliğinin bir kitle hareketine dönüşmesidir.”

Otoriter rejimlerin gerektirdiği üzere Kadınlar Halk Fırkası kendine o dönemde çıkış alanı bulamamış, valilikten partileşme izni alamamış, üstelik başta o dönemin Cumhuriyet gazetesi olmak üzere dernek olarak bile yaşama hakkı verilmemiştir. Türk Kadınlar Birliği bir “hayırsever dernek” olarak yaşamını sürdürebilmiş, bir açılıp bir kapanarak, ”fazla ortalarda dolaşmamak kaydıyla” günümüze kadar sessiz sedasız gelebilmiştir.

SİYASETTE  KADININ TEMSİL SORUNSALI-  Neden örgütten yetişmeli?

Yer aldığımız bir çok kadın-siyaset oturumunda kadın sayısının azlığı anlatılsa da, tarihsel sürece baktığımızda bunun nedenini rahatlıkla görmekteyiz. Tarihsel süreçte 1935’de 18 kadınla başlayan milletvekili sayısı 1987 ve sonralarında 6 kadına düşse de 2011 seçimlerinde 78 kadına kadar çıkmıştır.

Bu kadınların kim olduğu sorusu ise kadınların siyasette ne kadar var olacağını yakından ilgilendiren bir sorudur. Özellikle son 50 yıllık süreçte, parlamentoda yer alan kadınlar arasında  örgütten gelme kadının sayısının az olduğu görülmektedir.. Kadınlar belli özelliklerine göre, belli kriterlere göre  örgüt tarafından değil ama parti yönetimleri tarafından “seçilerek” gelmişlerdir ve bu çok çeşitli açıdan kadının  temsilini  zorlaştırmaktadır. Çözümün örgütten gelen kadınlara daha fazla yer açılarak çözülebileceği aşağıdaki örneklerle açıklanmıştır:

1-Örgüt tabanında çalışan kadın üzerinde şüphesiz baskı oluşturulmaktadır : parlamentoda temsil edilen kadınlar gibi “donanımlı” ve “soyadı” sahibi olma özellikleri  bu kadınlara  parti içi  yükselmenin zor olduğunu göstermektedir.  Örgütte çalışan kadın kendin temsil edildiğini  görememektedir. Bu da şüphesiz hayal kırıklığı yaratmakta, parti ideolojisinin bir parçası olan fırsat eşitliği ilkesinin uygulanmadığını göstermektedir. Örgüt tabanında çalışan kadın “parti yüzü “olmanın dışında bir görev beklemektedir.

2-Örgüt tabanında çalışan kadın, örgüt reflekslerini daha iyi bilmekte, çok uzun süre evlere girebildiğinden kadın sorunlarını  daha açık  görebilmektedir.  Örgütteki kadın, var olabilmek için çok çalışmak gerektiğini öğrenmiştir,.  Aynı şekilde kadın erkek siyasetinde sokakta nasıl mücadele edileceğini de kavrayabilmiştir. Ancak o mücadeleden gelmemiş, karar verme noktasındaki kadın siyasetçi bu denklemi henüz çözememiştir; dolayısıyla aynı zamanda örgütteki kadını temsil eden kadın siyasetçiden kadın sorunsalına dokunabilmesini, kadına temsil alanı açabilme mücadelesini vermesini beklemek, çok iyi niyetli bir yaklaşım olacaktır.