TDE’den Duyuru

TDE’den Duyuru

Toplumcu Düşünce Enstitüsü Başkanı Nebil İlseven, Yunanistan’da 30 Haziran’ı 1 Temmuz’a bağlayan saatlerde resmileşen finansal krizde bu ülkeye Türkiye’nin yapacağı en akılcı ve anlamlı katkının “tek taraflı ve koşulsuz bir Saldırmaz Deklerasyonu” yapması olduğunu bildirdi.

 

Yunanistan’da son iki yıldır yaşanılan finansal sıkıntıların, yeni hükümetin iş başına gelmesi ve bu hükümetin Uluslararası Para Fonu (IMF) yanında, Avrupa Birliği çatısı altındaki değişik kredi kurumları ile yaptığı görüşmelerde net bir sonuç alınamaması bir AB üyesini ilk defa bir “temerrüt” durumu ile karşı karşıya bırakmış bulunmaktadır.  Bu durum, AB’yi de benzeri daha önce yaşanmamış bir “kriz yönetimi” durumu ile karşı karşıya getirmektedir.  Doğaldır ki, Birlik üyeleri bu kriz durumuna çözüm ararken, benzer gelişmelerin “bulaşıcı” etkilerini de düşünerek konuya yaklaşmaktadırlar.  Ancak, bu gelişmeler karşısında Yunanistan’ın öncelikle ve mutlaka kendi için ve kendi tercihleri yönünde bir yaklaşım geliştirmesi esastır ve Yunan Hükümetinin de buna uğraştığı görülmektedir.

 

İşte bu noktada, büyük bir halk desteği ile işbaşına gelmiş olan Yunan Hükümeti’ne faili olmadığı sıkıntılı bir dönemi yönetirken, Türkiye’nin hem bir müttefiki, hem de en yakın komşuluk ilişkileri gereği olarak mümkün olan azami anlayış ve desteği sağlaması kaçınılmaz bir ahlaki sorumluluktur.  Ancak bu desteğin, parasal ifadelerle veya benzeri maddi unsurlara dayandırılan öneriler şeklinde ortaya konulması, konunun en basit anlamı ile hafife alınması demektir.

 

Yunanistan’ın karşı karşıya kaldığı durum, parasal ifadelerin çok ötesinde değerler ve ilkeler içeren, farklı bir yaşam biçimini tarif eden yaklaşımları gerektiren bir durumdur.  Ve Türkiye, Yunanistan’ın karşı karşıya olduğu bu tarihsel kavşak noktasında, belki de en anlamlı ve akılcı bir desteği ortaya koyabilecek, parasal ifadelerin çok üstünde ve ötesinde ve bu olağanüstü koşullarda tam anlamı ile “ezber bozacak” imkanlara sahiptir.

 

Türkiye’nin tam da bugünlerde “tek taraflı ve koşulsuz bir Saldırmaz Deklerasyonu” yapması, Ege’nin her iki kıyısında 1999 Depreminden buyana yaşamadığımız sıcak ortamı yeniden yeşertecektir.  Bu ortamda ortaya konulan Barış ve Dayanışma İradesi, yanlızca insani duygulara hitap eden bir açılım olmayacaktır.  Bu Deklerasyon, “reel politik” açısından da bölgedeki savunma ve güvenlik endişelerine dayalı dehşet dengesini geçersiz kılacak; buna dayalı olarak on yıllardır bölge-dışı güçler tarafından da farklı bir fırsat ve hareket alanı olarak değerlendirilen bu coğrafyada yeni bir yaşam bölgesinin kurulması sürecini başlatacaktır.

Bu girişimin Yunanistan’ın bugünlerde en fazla ihtiyacı olan kısıtlı ekonomik kaynaklarını da büyük ölçüde rahatlatacağı, halkının günlük “ekmek” ihtiyacı için kreditörler karşısında geri adım atmadığı baskılara direnebilmesi için ihtiyacı olan kaynakların önemli bir bölümünü açığa çıkartacağı açıktır.

 

Burada, Türkiye’nin yapacağı Saldırmazlık Deklerasyonu ile, yeni alımlar hariç, yanlızca gündelik savunma ve güvenlik harcamaları kaleminde ülke ekonomisinin yıllık yaklaşık 400-500 milyon Avro tasarruf yapacağı yeni bir ekonomiden bahsedilmektedir.  Bu, yönetilmeye çalışılan sıkıntılı dönemde hiç de küçümsenecek bir kaynak, bir finansal katkı değildir.  Üstelik bu tasarrufların, ekonominin başka alanlarında yaratılabilecek, daha yüksek çarpanlı bir alım gücüne dönüştürülmesi ile, geniş halk kesimlerinin de büyük bir nefes alacakları açıktır.

 

Dikkat edilirse, burada Türkiye’nin kaynaklarından her hangi bir kaynak çıkışı olmadan, yanlızca yeni bir Barış ve Dayanışma İradesinin ortaya konulması karşılığında yaratılabilecek farklı imkanlardan söz edilmektedir.  Daha once benzeri olmayan “kriz” durumlarının, önceden denenmiş yöntemlerle ele alınması yerine, yeni nesil bir krizin gene önceden benzeri olmayan yaratıcı ve sıradışı yöntemlerle göğüslenmesi en akılcı ve anlamlı bir yaklaşımdır.  Siyasetin görevi bu yöntemleri şekillendirmek ve uygulama projelerine dönüştürmektir.  Çoğu zaman da görülmüştür ki, en sıkıntılı dönemlerde gerçek ve kalıcı çıkışlar, tarihsel sıçramalar, en basit gibi görünen ama derin tarihsel birikimlere dayalı, samimi ve kendine güvenli küçük dev adımların atılması ile mümkündür.

 

Türkiye, her bakımdan en yakın komşusunun bugün içinde bulunduğu durum karşısında, tek tek anlık çözümler yerine, bölgesindeki siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel atmosferi temelinden değiştirecek bir katkıyı masaya koymakla, yanlızca kendisinin yapabileceği ve tarihinden gelen vakur ve güvenli bir girişimi en onurlu biçimde, en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde gerçekleştirmiş olacaktır.

 

Bu girişim yanlızca Yunanistan’ın sıkıntılı dönemlerini daha rahat ve çabuk atlatmasına katkıda bulunmayacak, Akdeniz çanağında da farklı bir diplomatik atmosferin oluşmasını sağlayacaktır.  Kabul etmek gerekir ki, bugün Yunanistan’ın yaşadığı “finansal kriz,” aslında AB’nin kıt’a genelinde yaşadığı bir “siyasal kriz”dir.  Türkiye’nin içtenlikle ve kararlılıkla yapacağı bir “Saldırmazlık Deklerasyonu” Avrupa’nın siyasi krizinin şekillenmesi ve en nihayetinde belli bir çözüme taşınması sürecine de farklı bir boyut getirecektir.