Toplumcu Düşünce Enstitüsü
Değerlendirme Notu
DN – Dış Politika/16-05 02 Mayıs 2016
Hazırlayan: Mustafa AKCAN
Nükleer Güvenlik Zirvesi, G7 ve Kaynama Noktası: “Güney Çin Denizi”
Son yıllarda Güney Çin Denizi ve Doğu Çin Denizindeki artan gerginlik Asya’daki en yüksek çatışma riskini oluşturuyor. Özellikle karmaşık bir jeolojik yapıyı barındıran Güney Çin Denizi’nin hem siyasi hem ekonomik olarak stratejik bir öneme sahip olması, anlaşmazlıkların taraflarının Çin ve kıyı ülkeler ile sınırlı kalmasını engellemekte, ABD’yi de müttefik ve uluslararası sistemin koruyucu gücü olarak karşımıza çıkarmaktadır. Çin’in bölgedeki etkinliğinden rahatsız olan Filipinler, Vietnam ve Malezya gibi kıyıdaş ülkeler uluslararası hukuka dayanarak Çin’in Güney Çin Deniz’i üzerindeki taleplerini reddediyorlar ve Çin ile ikili çözüm yerine bölgede ABD ile müttefiklik ilişkilerini güçlendirmeyi tercih ediyorlar. Özellikle Obama yönetiminin 2010 sonrası dönemde Asya bölgesine yönelik aktif politika izlemek istemesi, Çin ve bölge ülkeleri arasındaki ikili anlaşmazlıklarda ABD’nin Çin ile daha sık karşı karşıya gelmesini beraberinde getirmektedir. Bu kutuplaşan iklim tabi ki de bir sıcak çatışma riskini beraberinde getirmekte; bölgede ki suların giderek kaynamasına neden olmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde, 31 Mart-1 Nisan 2016 tarihlerinde ABD’nin başkenti Washington’da 52 ülkenin katılımıyla 4’üncü Nükleer Güvenlik Zirvesi ve sonrasında, 10 Nisan 2016 tarihinde Japonya’nın Hiroşima şehrinde, toplanan G7 ülkeleri dışişleri bakanları toplantısı suların giderek daha da ısındığını uluslararası kamuoyunun gözleri önüne sermiştir. ABD Başkanı Obama Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne katılmak üzere Washington’a gelenÇin Cumhurbaşkanı Xi Jinping ile ikili görüşmesinde Asya bölgesinde Kuzey Kore’nin artan nükleer faaliyetleri üzerinde dururken, görüşme de Çin tarafı “Güney Çin Denizi” özelinde hassasiyetlerin ve anlaşmazlıkların üzerinde durmuştur. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, ABD’nin egemenlik ve toprak anlaşmazlığı konularında tarafsız tutum sergilemesi konusunda yaptığı taahhütlerine sadık kalmasını isterken, Çin’in egemenliğine ve Güney Çin Denizi üzerindeki haklarına yönelik oluşabilecek eylemlere karşılık vereceğini belirterek uyarı bulunmuştu.[1] Sonrasında, zirveden 10 gün sonra, Japonya da gerçekleşen G7 Dışişleri bakanları toplantısı bildirisinde Doğu ve Güney Çin Denizi üzerinden Çin’e dolaylı bir uyarıcı etkisinin olması Çin tarafından yedi ülkenin büyükelçilerine doğrudan iletilen resmi protesto ile karşılık bulmuştur.[2] Bu durum bölgenin ABD-Çin ekseninde yeni dönem de daha da hareketleneceğini göstermektedir.
Çin’in “Güney Çin Denizi” Egemenlik Tanımlaması
Çin’in, Güney Çin Denizi’ndeki hak iddiaları 1947’de ilan edilen “Dokuz ÇizgiliHarita” adını verdikleri U şeklindeki haritaya dayanıyor.[3] Nitekim Çin’in taraf olduğu 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde “devletler 12 millik bir karasuları sınırı, 200 metre derinliğe değin varan bir kıta sahanlığı ve 200 millik bir ekonomik bölgeye sahip”[4]olduğu belirtilmiştir. Çin tarafı bölge üzerinde ki hak taleplerinin gerek uluslararası hukuka gerekse tarihsel egemenliğin tanımlamasına dayandığını belirtmektedirler. Kendi egemenlik bölgesinin bu anlaşmadan önce tanımlanması ve özellikle BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre Spratly (Nansha) Adaları ile Paracel (Xisha) Adaları’nın da kıta sahanlığına sahip olduğunu ilan ederek bölgedeki hak taleplerini meşrulaştırmaktadır.