Toplumcu Düşünce Enstitüsü
Değerlendirme Notu
DN – Dış Politika/16-005 13 Temmuz 2017
Hazırlayan: Cezmi DOĞANER
AVRUPA’DA SOSYAL DEMOKRASİNİN KRİZİ
1- ÖNNOTLAR
Faşizm, egemen sınıfların güdümündeki asker, polis ve sivil bürokrasinin, emekçileri, işçi, köylü ve ilerciler üzerindeki baskı rejimi demektir.
Faşizm, bir, askeri darbelerle gelen “açık faşizm”, bir de “parlementer faşizm” olarak ikiye ayrılabilir. Parlementer faşizmde partiler vardır, ancak düzen, emekçi sınıflara örgütlenme hakkı tanımaz.
Yaygın sosyal devlet ağının getirdiği sorunlar, sanayi toplumunun getirdiği sorunlar ve son yirmibeş yılda izlenen neo-liberal politikaların ve küreselleşmenin getirdiği sorunlar karşısında Sosyal Demokratlar yeni çözüm önerileri oluşturmakta geride kalmışlardır.
Toplumu denetlemek noktasına gelen bilgisayar teknolojileri, en yüksek teknik özelliklerle sahip aygıtlarla donatılmış, soğuk ve yabancılaşmış bir bürokrasi insanların yaşam alanlarını kontrol etmeye başlamıştır.
Bürokrasi, insancıl ve sevimli, küçük toplumsal dayanışma ağları yerine kolayca denetleyebileceği, yönlendirebileceği zaman zaman çöreklenebileceği büyük projeleri yeğ tutmuştur.
Dev hastaneler, büyük, yaşayan toplumdan kopuk bakım evleri, yaşlılar için soğuk ve yanlız huzurevleri; büyük ilaç şirketleri’nin sağlık hizmetlerini kendi çıkarları doğrultusunda araçlaştırması; insanların ilaç tüketicisi birer hastalık hastasına dönüştürülme çabaları, Sosyal devletin öngörülmeyen yan sonuçları olarak ortaya çıkmıştır.
Yaygın bir bilgisayar, bilgi işlem ve elektronik ağı ile, bireylerin bütün davranışlarının belirlenmek istenmesi, sağlıklarının, aile ilişkilerinin, siyasal inançlarının, gezilerinin, merkezi bir bürokrasi tarafından depolanıp, denetlenmek istenmesi, tedirginlik verici ve öngörülmemiş (derin yanlızlık) bir sorun olmuştur.
Sanayi artıklarının doğal çevreyi yok etmesi, dev projelerin yeşil alanları ve ormanları öldürmesi; yeşil salatandan, ana sütüne kadar her tür gıda maddesinin kurşun civa gibi, insan soyu için zararlı maddeler ile dolması ve bunların sonuçlarının yaygın biçimde ortaya çıkması da, Avrupa’lı Sosyal Demokratların uzun süre ihmal ettiği ve etkin çözümler getiremediği bir sorunlar bütünü olarak karşımızdadır.
Sosyal demokratların ekonomi siyasetleri, uzun süre, yanlızca ekonomik büyümenin kendisini ve tam istihdamı amaçlamış, çevre sorunları ve çevre sağlığı ikincil bir düzlemde ele alınmıştır.
Toplumsal konutlar aracılığı ile konut sorunu büyük oranda çözülmüş, ama bu kez de, o yörelerdeki tek düzelik, beton yığınları, renksizlik bir dizi yeni sorunun ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Yaşlılar, emekliler huzur evlerine, sağlık bakımına kavuşturulmuş, ama bu kez de yaşayan toplumun dışında bir gettoya hapseldilmişlerdir. Bu arada büyük şehirlerin eski mahallelerindeki gettolarda tek başına yaşayan, dış dünya ile pek fazla ilişkileri olmayan yanlızları da hesaba kattığımızda; bu olanlardan çıkartmamız gereken büyük dersler var.
• Siyasi partilere, sendikalara, eski ve yerleşik kiliselere yardım kuruluşları, öğrenci-veli örgütleri ve yöresel kulüplere üye sayılarındaki büyük düşüş;
• Oy oranları ve partilere bağlılıkta (özelikle seçimlerde en çarpıcı olarak kendini gösteren seçimlere katılımda görülen) uzun dönemli düşüş;
• Yöresel dayanışma ruhunu zayıflatan yüksek oranlı coğrafi hareketlilik;
• Yükselen şiddet, terör dalgası;
• Genç nüfus ve göçmen grupların işsizlik oranındaki artış ve yarı işsizliğin belirgin bir biçimde kalıcı hale gelmesi,
bütün bu süreçleri şiddetlendirmekte ve etkilerini kat kat artırmaktadır.
İşsizlik aile bağlarını kemirir, insanları sendikalardan ve çıkar gruplarından koparır, toplum kaynaklarını kurutur, siyasi yabancılaşma ve uzaklaşmaya neden olur ve suça teşvik eder. İnsanlar ortak bir yaşama katıldığında; öteki insanlara karşı ve onlar için sorumluluk hissettiklerinde, daha güçlü, daha güvenli ve daha yaratıcı- olur.
Avrupa’da Sosyal Demokrasinin özüne ve köklerine tekrar dönerek yeniden halka güven vercek ve sağlıklı iletişim kurabilmesi konusunda politikaların hayata geçirilmesi için ciddi tartışmalar yapılmaktadır.
II. AVRUPA SOSYAL DEMOKRASİSİNİN BİR GELECEĞİ VAR MI?
Bu konuda Prof. Siebo Janssen’in Avrupa Sosyal Demokrasisinin bir Gelecegˆi Var mı? Başlıklı yazısını özetleyerek bilgilerinize sunuyorum. (1)
Sosyal demokrat partiler 19. yu¨zyılın ikinci yarısında birc¸ok devlette is¸c¸i c¸ıkarlarının temsilcisi olarak kurulduklarında, o¨nlerinde somut bir siyasi hedefleri vardı: O do¨nem sayıları giderek artan sanayi is¸c¸ilerinin durumunu du¨zeltmek öncelikli hedefleri olmuştur.
I·kinci Du¨nya Savas¸ı’ndan sonra Batı Avrupa’da az ya da c¸ok gu¨c¸lu¨ bir sosyal devlet etkisi altında toplumsal bir sistem varlıgˆını kabul ettirdi.
Faşizm, egemen sınıfların güdümündeki asker, polis ve sivil bürokrasinin, emekçileri, işçi, köylü ve ilerciler üzerindeki baskı rejimi demektir.
Faşizm, bir, askeri darbelerle gelen “açık faşizm”, bir de “parlementer faşizm” olarak ikiye ayrılabilir. Parlementer faşizmde partiler vardır, ancak düzen, emekçi sınıflara örgütlenme hakkı tanımaz.
Ku¨reselles¸meye olumlu tarzda es¸lik etmek, onu sendikalarla birlikte sosyal nitelikte s¸ekillendirmek yerine, somut olarak iki kanada ayrılmıs¸lardır. Kanatlardan biri, Clinton, Schro¨der ve Blair gibi adlar tarafından temsil ediliyor, sosyal hakların to¨rpu¨lenmesini, pazarlas¸tırma ve ku¨reselles¸meyi ic¸eren neo-liberal gu¨ndemi oldukc¸a dizginsiz bic¸imde benimseme yolunu sec¸mis¸tir, Avrupa sosyal demokrasisinin bir digˆer kesimi ku¨reselles¸me kars¸ıtlıgˆı rolu¨nde kendini iyi hissetmis¸ ve ha^la^ da iyi hissediyor, s¸ekillendirmek yerine reddetmeye oynuyor.
Ne var ki her iki grup da sonuc¸ itibariyle sec¸menlerin sosyal demokrat partilere yabancılas¸masına neden oldu. Neo-liberal modernles¸tirmeyi savunan grup 2000’li yıllardan beri yapısal olarak sosyal demokrasinin ana sec¸men kitlesini kaybetti ve yaptıgˆı siyasetle, sec¸men kitlesi gu¨nu¨mu¨zde agˆırlıklı olarak is¸c¸ilerden olus¸an milliyetc¸i ve liberal kars¸ıtı sagˆcıların gu¨c¸lenmesine neden oldu. “Ku¨reselles¸me kars¸ıtları” ise ulusal bir sosyal devlet bagˆımsızlıgˆı du¨s¸u¨ncesinde direttiklerinden, onlar da bir alternatif sunmakta bir başarılı olamadılar ve bu noktada da sagˆ popu¨list partiler bir kere daha ulusal toplum dayanıs¸macılıgˆı konusundan artan oranda yarar sagˆlamıs¸ oldular.
Dolayısıyla sosyal demokrat partiler, ku¨reselles¸menin eles¸tiri yapmadan kabulu¨ ve onu hararetle, kısmen milliyetc¸i gerekc¸elerle bezenmis¸ reddedis¸leriyle zikzaklar c¸izerken, siyasi rakipler ilerlemeye devam etti.
Aslında 2008 du¨nya ekonomik krizi ve bununla bagˆlantılı 2011 Euro krizi belirgin bir do¨nu¨m noktası olmus¸ ve ku¨reselles¸mis¸ neo-liberalizm birdenbire o zamanki destekc¸ileri tarafından da sorgulanır olmus¸tur.
Aslında sosyal demokrat partiler gu¨venilir ve sosyal bic¸imlendirilmis¸ bir ku¨reselles¸meyi anlatmak ic¸in defalarca yeni giris¸imlerde bulunmus¸lar ama bu giris¸imler derin bir etki yaratmamıs¸tır. Eski sosyal demokrat sec¸menlerin kalıcı olarak yu¨ksek sayıda sol popu¨list ya da as¸ırı sagˆ partilere kac¸ıs¸ı da buna eklenmis¸tir, c¸u¨nku¨ onlar so¨zde ilgililerin c¸ıkarı dogˆrultusunda, ku¨reselles¸me kos¸ullarındaki gerc¸ek bir du¨nyanın karmas¸ıklıgˆıyla ciddi anlamda hic¸ ugˆras¸madan, basit c¸o¨zu¨mler vaadetmis¸tir. Tu¨m sorunlardan, tercihe go¨re “sec¸kinler”, go¨c¸menler, sıgˆınmacılar, “Bru¨ksel” (AB’nin es¸anlamlısı olarak) ya da “I·slam” sorumlu tutulmus¸tur. Nefret propagandası ve basit entelektu¨el karmas¸ıklıktan olus¸an bu karıs¸ımın o denli c¸ok taraftar bulması ve ha^la^ buluyor olmasının nedeni, Avrupa sosyal demokratlarının ku¨reselles¸meyi nasıl anladıkları ve onu nasıl s¸ekillendirmek istedikleri sorusuna yanıt verememis¸ ve ha^la^ da veremiyor olmalarında yatmaktadır.
Son yıllarda yas¸anan sayısız sec¸im hezimetleri (Almanya, Hollanda, Dogˆu Avrupa, Danimarka, Fransa, ABD) hu¨ku¨met partileri olarak sosyal demokrasinin siyasi bic¸imlendirme olanaklarını daha da kısıtlamıs¸tır ve – I·s¸c¸i Partisi’nin Haziran 2017 sec¸imlerinde Bu¨yu¨k Britanya’da elde ettigˆi o¨nemli sec¸im bas¸arısına ragˆmen – ufukta durumun genel olarak degˆis¸ecegˆine ilis¸kin bir ipucu yok.
Alman sosyal demokrasisinin Eylu¨l 2017 federal sec¸imleri ic¸in kısa vadeli umudu – Martin Schulz – s¸imdilerde son iki s¸anso¨lye adayının ulas¸tıgˆı %23’lu¨k “getto” konumuna geriledi. Fransız ve Hollandalı sosyal demokratlar Mart ve Haziran 2017 parlamento sec¸imlerinde, bir o¨nceki oylara kıyasla u¨c¸te ikiye varan sec¸im kayıplarıyla neredeyse as¸agˆılanmıs¸tır. Aynı olay Fransa’da sosyalist devlet bas¸kanı adayı Benoit Hamon’un bas¸ına geldi – o, oyların yalnızca %7’sini alabilmis¸tir.
O¨yleyse Avrupa ve ABD’nde sosyal demokrat partilerin durumu vahim denebilir ve eles¸tirisiz ku¨reselles¸me hayranlıgˆı ve dikkafalı sosyal milliyetc¸ilik arasında doldurulmus¸a gelindigˆi su¨rece ufukta bir iyiles¸me go¨ru¨nmu¨yor.
Fransa’da gerek devlet bas¸kanlıgˆı gerekse de parlamento sec¸imlerini ac¸ık ara kazanan Emmanuel Macron, ekonomik konularda, ku¨reselles¸meye olumlu yaklas¸an, ama aynı zamanda AB c¸erc¸evesinde sosyal ve ekolojik standartları s¸ekillendirmeye ve bo¨ylece ku¨reselles¸meye “insani bir c¸ehre” kazandırmaya c¸alıs¸an sosyal kapitalizmi savunuyor. Fransa, I·talya’da oldugˆu gibi, ekonomisinin rekabet gu¨cu¨nu¨ arttırmak ic¸in yogˆun bir reform gereksinimi duyuyor.
Fransa’da sosyal bic¸ime bu¨ru¨ndu¨ru¨lmu¨s¸ bir ku¨reselles¸me kapsamında ve aynı anda AB’nin oldukc¸a gu¨c¸lendirildigˆi kos¸ullarda reform yapma du¨s¸u¨ncesine sahip olan Macron, gerc¸ekten de yeni tip bir sosyal demokrat parti ic¸in bas¸arı vaadeden bir gelecek modeli olabilir.
Egˆer sosyal demokratlar %20 “getolarının” o¨tesinde bir siyasi gelecegˆe sahip olmak istiyorsa, o zaman sosyal perspektifleri olmayan bir ku¨reselles¸me du¨s¸u¨ncesini oldugˆu kadar, 20. yu¨zyılın sosyal devletini 21. yu¨zyılın siyasi ve ekonomik kos¸ulları kars¸ısına c¸ıkaran sosyal milliyetc¸i du¨s¸u¨nceyi de terketmelidir. Gerekli olan s¸ey, varolan kos¸ulları, onları kucaklamadan ya da lanetlemeden kabul eden, aksine egˆitim, su¨rdu¨ru¨lebilirlik, sosyal gu¨vence ve de ic¸eriye do¨nu¨k liberalligˆi, dıs¸arıya do¨nu¨k ac¸ılım olarak bic¸imlendiren, yapılandırıcı bir siyasettir. Egˆer – burada salt ana hatlarıyla c¸izilen – bu kos¸ullar ve s¸ekil verme olanakları sosyal demokrasi tarafından AB bagˆlamında tartıs¸ılabilir ve ortak c¸o¨zu¨mler gelis¸tirilebilirse, o zaman sosyal demokratların dayanıs¸ma ve enternasyonalizm du¨s¸u¨ncesi 21. yu¨zyılın sec¸menlerine hitap eden bir perspektif olabilir.
Avrupa’da ‘’gelişme’’ uğruna insan ihmal edilmektedir. Bunun en çarpıcı belirtisi, gerek hükümet politikalarındaki, bütçe ve harcamalarındaki, gerekse basın yayın ve kamu iletişim araçlarıyla oluşan kamuoyundaki “önceliklerdir.” Avrupa’da “Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma” konusunda mücadele de sosyal Demokratlar başarılı olamadıkları ortadadır.
Avrupa’da yoksulluk hızla artıyor. 27 AB ülkesi sınırlarıiçerisinde uluslararası ölçülerle 78 milyon yoksulluk sınırının altında insan yaşıyor. Avrupalıların yüzde 59’u AB’nin yoksullukla yeterli mücadele etmediğine inanırken, yine Avrupalıların yüzde 70’i yarınların giderek daha belirsizlik, eğretilik ve güvensizlik getirmesinden korkuyor.
Yoksulluktan en fazla etkilenen kesim, işçiler ve göçmenler, büyük aileler, düşük eğitimlilerde ve Avrupa Birliği üyesi olmayan ülke vatandaşlığından her hangi bir Avrupa ülkesi vatandaşlığına geçmiş olanlardadır.Avrupa ülkelerinin gündemini yoksulluk, sosyal dışlanmışlık, kutuplaşma, ekonomik kriz, normlar ve değerlerden uzaklaşma, insanların kendilerini güvende hissetmemeleri gibi sorunlar oluşturmaktadır. Avrupa’da başta sosyal demokrat siyasetçiler, düsünürler, bilimadamları, arastırmacılar, sivil toplum örgütü temsilcileri bu sorunları çesitli ortamlarda tartışıp, kitleleri bir güven içinde yaşatmanın ve rahatlatmanın yolunu aramaktadırlar.
III. KAPİTALİZM, YARATTIĞI SORUNLARI ÇÖZEMEZ
Sosyal demokrasinin degil, kapitalizmin krizi var. Onun içinde Kapitalizm, yarattığı sorunları çözemez.
Yirmimci yüzyılın başlarında, kapitalizmin ilerici bir toplumsal sistem olduğu belki hala savulanabilirdi. Fakat günümüzde kapitalist sistem, yalnız bir zamanlar sahip olduğu tüm toplumsal yararları tüketmekle kalmadı; aynı zamanda, dünya insanlarının çoğunluğunun iyilik ve çıkarlarına ters düştü.
Kapitalist sistem, kendi çerçevesi içinde mantıksal olarak çözümü olanaksız, sayılamayacak kadar çok toplumsal sorun yaratmıştır. Herhangi bir zaman diliminde milyonlarca işçi işsizdir. Üretimi artıran teknolojik ilerlemeler, sanayilerin bütünlüğünü parçalamış; çok sayıda işçiyi, işsizliğe ve sefalete sürüklemiştir. Evsizlik, yoksulluk, umutsuzluk ve çaresizlik, dünyamızda çoğalmaktadır. Günümüzde kapitalizmin vardığı aşamada, dünya emekçilerinin milyonlarcası için işsizlik ve sefalet, yaşam biçimi olmuştur. Kapitalizm; emekçileri, işsizliğe ve güvensizliğe sürüklerken birçok önemli toplumsal kötülüğe de yol açıp bunları körüklemektedir.
Başında önlemeye çalışmadığı çevre kirlenmesini, kapitalist sınıfın düzeltmeye çalışmayacağını gösteren bir ana neden daha var. Kar açlığıyla hareket eden ve rekabetin baskısında olan kapitalistler, tüm çevre önlemlerini ‘ekonomik yönden olanaksız’ ilan edip zorunlu kılınırlarsa ekonomik kargaşa yaşanacağını ileri sürüyorlar. İşçileri, işlerini yitirmekle; tüm yöreleri, ekonomik gerilemeyle tehdit ediyorlar.
Ekonomik çöküş ya da çevresel intihar işte uluslararası kapitalist dünyanın emekçi sınıfına sunduğu seçim böyle bir seçimdir.
İnsanların ekonomik güvenliği, tarihte ilk kez Sosyal Demokratların yönetiminde gerçekleşecektir. İnsanoğlu, yaşamın öteki yönlerini geliştirebileceği bir noktaya erişmiş olacaktır. Birbiriyle uyum ve barış içinde yaşayan, güvenli, mutlu ve sağlıklı insanların toplumu olacaktır.
Ölmek üzere olan bir toplumsal sistemin tüm çelişkierini ve saçmalıklarının başgösterip o eski ve ölen sistemin çerçevesinde bulunamayacak çözümler için yalvardığı tarihsel bir noktada bulunuyoruz. Çevrenize bakın, ne dediğimi anlayacaksınız. Dünyada bir yanda, tarihte eşi görülmemiş bir acı ve insanlık dramı yaşanıyor. Öte yanda ise insanlık şimdiye değin düşlememiş derecede gelişmiş olağanüstü, güçlü teknolojilere ve üretim araçlarına sahip. Doğal olarak artık onları düşlememize gerek kalmadı. Artık onları düşlememize gerek kalmadı. Artık elimizdeler ve uygun biçimde kullanıldıkları zaman, dünya yüzeyindeki her erkek, kadın ve çocuğa yetecek kadar maddi bolluk üretecek güçteler.
İnsanların ekonomik güvenliği, tarihte ilk kez Sosyal Demokratların yönetiminde gerçekleşecektir. İnsanoğlu, yaşamın öteki yönlerini geliştirebileceği bir noktaya erişmiş olacaktır. Birbiriyle uyum ve barış içinde yaşayan, güvenli, mutlu ve sağlıklı insanların toplumu olacaktır.
(1) Politeknik, Mayıs-Haziran 2017, Sayı:17, Dusseldorf/ Almanya